Van’ın Hoşap İlçesinden Yedisalkım Köyü'ne giderken köye 1,5 kilometre kala yolun solunda, halk arasında Çoban Kayaları olarak bilinen kayalıklar vardır. Kayalıklarla ilgili olarak, yöre halkı arasında anlatılan hikâye, sevdiğine kavuşamayan bir çobanın acıklı sonu ile ilgilidir.
Rivayete göre, eskiden bu köyde bir ağa yaşıyormuş. Bu ağanın, senelerdir yanında duran, sadakatle ona hizmet eden bir çobanı varmış. Çobanını evladı gibi sever, onu ailesinin bir ferdi olarak görürmüş. Ağa da olsan, bey de olsan, çoban da olsan gönül ferman dinlemez derler ya. İşte bu çoban da gönlüne ferman dinletememiş; ağanın güzelliği dillere destan kızına âşık olmuş.
Utana sıkıla sonunda durumu ağasına açmış. Ağa şaşırmış tabi. Tamam, çobanı evladı gibi seviyormuş sevmesine; ancak bir yanda ağalığı, bir yanda çoban. El âlem ne der, ne düşünür, çoban ağaya nasıl damat olur? Ağa yine de kestirip atmamış, çobana bir şart koşmuş ve: “Bana yedi yıl koyun güdeceksin, sekizinci yıl kızımı sana veririm.” demiş. Çoban kabul etmiş, yedi yıl daha karın tokluğuna ağaya hizmet etmiş.
Yedi yıl bitmiş, ağa unutmuş ama çoban unutmamış. Ağanın huzuruna çıkarak sözünü hatırlatmış. Ancak ağa, kızını vermekten vazgeçmiş. Kendisinin ağa olduğunu, bir çobana dünür olamayacağını söyleyip, çobanı huzurundan kovmuş. Kızını da, sağ kolu gibi olan kâhyasına vermiş. Haberi duyan çoban, sevdasını kalbine gömüp kaderine razı olmuş. Eski işine devam etmiş.
Düğün günü, çoban dağda, sürüsüyle birlikte kıbleye yönelmiş ve: “Allah’ım, beni taş eyle de bu acıdan kurtulayım” demiş. Oracıkta taş kesilen çoban ve sürüsü, gelip geçene ibret olmuş. Çobanın ahını alan ağa da amansız bir derde tutulmuş.
Kaynak: Van Kültür ve Turizm Envanteri III, Halk Kültürü I, Sayfa: 145