­ AKDAMAR EFSANESİ | Kültür Portalı

Akdamar Efsanesi - Van

Efsaneler

Gevaş İlçesi yakınlarında Van Gölü'nde kıyıya 5 kilometre uzaklıkta bir ada vardır. Bu adaya Aktamar ya da Akdamar denir. Bugün kimsenin oturmadığı bu adada Van Gölü'nün martıları yaşar. Adanın bir özelliği de badem ağaçlarıdır. Ama asıl özelliğini ünlü Akdamar Kilisesinden alır.

Kilise, rivayete göre, MS 815 yılında yapılmaya başlanmış, yapım işi yüz yıldan fazla sürmüştür. Kilise Ermeni tapınağıdır. İçinde kutsal kitaplardaki hikâyelerden alınmış konuları işleyen kabartmalar vardır; Âdem ile Hava’nın cennetten kovuluşu, Yunus Peygamber’in balık karnına düşüşü gibi…Adaya bu ismin verilişini tarihler yazmıyor. Tarihlerin yazmadığını efsaneler dile getirmiş.

Efsaneye göre; o zamanlar adaya kimse ayak basmazmış. Keşişler bırakmazmış Çünkü ada keşişlere verilmiş. Oraya ancak keşiş olmak isteyenleri alırlarmış. Ve de ayrılıp gidenler de keşiş olur, öyle giderlermiş. Kilisenin baş keşişinin Tamara isimli güzel bir kızı varmış. Bütün keşiş kızları onu kıskanırmış.

Adanın karşı kıyısındaki Gevaş'ta yalnız başına yaşayan bir delikanlı varmış Yiğitliği söylenir dururmuş o yörede. Delikanlı gündüzleri gölde avladığı balıkları yer, gölde saatlerce yüzermiş. Yüzücülükte üstüne yokmuş.Günün birinde yüzerken bir bakmış ki adaya üç kulaç kalmış. Buraya kadar gelmişken hele bir çıkayım adaya demiş. Badem ağaçları arasında saklanarak ne var ne yok diye görmek isterken bir de bakmış ki ne görsün? Az ötesinde çiçek açmış bademlerden çiçek koparıp başına takınan, bir yandan da usuldan inceden bir şarkı mırıldanan bir kız...  Delikanlının aklı başından gitmiş. Kız delikanlıyı görünce önce kaçmaya yeltenmiş. Ama sonra delikanlının güzelliğine kapılıp öyle kalmış. Delikanlı kıza yaklaşıp: "Kimsin, nesin?" deyince kız kendine gelmiş ve "Hele sen söyle. Sen kimsin, nesin? Buraya nasıl ayak bastın? Bir gören olursa yanarım gençliğine" demiş.

Delikanlı o vakit anlatmış olanı biteni. Kız da: "Ben de baş keşişin kızıyım. Adım Tamara. Sıkıldıkça bu kıyıya iner, göle girerim." demiş. Böylece Tamara ile delikanlı arasında bir muhabbettir başlamış. Ayrılırken ara sıra o kayalığa gelip arkadaşlık etmek için birbirlerine söz vermişler. Sözlerinde de durmuşlar. Gizli saklı buluşmalar başlamış. Aralarında bir sevgi bağı kurulmuş, âşık olmuşlar birbirlerine.

İş büyüyünce kızı bir korku almış. "Ya keşiş babam görürse." diye. Delikanlı: "Haklısın, bundan sonra gündüzleri değil geceleri buluşalım. Sen akşam olunca bir mum alırsın, kayalığa gelirsin. Ben karşıdan mumun ışığını görünce yüzer gelirim" demiş. Bir süre de böyle geçmiş. Tamara akşam bastı mı kayalığa gelip mumu yakıyor, bir zaman sonra gölün sularını kulaçlarıyla yara yara sevgilisi geliyormuş. Bu böyle sürüp gitmiş.

Günlerden bir gün Tamara'yı kıskanan keşiş kızlarından biri işin nereye vardığını görmüş, gidip baş keşişe durumu anlatmış. Baş keşiş bunu duyunca beyninden vurulmuşa dönmüş. Kıza: "Bunu benden başka kimseye söylersen seni adadan sürerim, yok dilini tutarsan yakında seni rahibe yaparım. Hadi bu gece beni oraya götür, gözlerimle göreyim." demiş. O gece keşiş iki sevgilinin buluşmalarını gözleriyle görmüş, Düşünmeye başlamış: "Bu işi kimse duymadan nasıl halledeyim" diye.

Ertesi gün ikindi vakti bir fırtına kopmuş. Baş keşiş: "Olursa bu gece olur, olmazsa yandık. Şerefimiz iki paralık olur, dillere düşeriz." diye düşünüp karar vermiş. Bu gece kayalıkta mumu kendi yakacak, ışığı gören delikanlının sevgisi derinse fırtına mırtına dinlemez, kendini atar göle.

Tamara fırtınanın çıktığını görünce o gece kayalığa gitmemiş. Bu, keşişin işini daha da kolaylaştırmış. Fırtına kıyıları döverken delikanlı bakmış ki karşıda Tamara'nın ışığı kendisini çağırmakta, durur mu? Atmış gölün dalgalarına kendini, başlamış kulaç atmaya. Dalgalar onu her kaldırışta ışığı görüyor, güç alıyormuş. Böyle yüze yüze saatler aradan geçmiş. Delikanlı bir türlü kayalığa ulaşamamış. Delikanlı kayalığa yaklaştığı bir sırada gücü iyice kesilmiş, kolunu kaldıracak hali kalmamış. Tam o sırada fırtına birden bire olanca gücüyle kabartmış gölün sularını ve kocaman dalgalar, çekmiş kucağına bu delikanlıyı. Delikanlı, son bir soluk toplamış ve: "Ah Tamara!" diye bağırmış. Sesi dalgaların, fırtınanın sesine karışmış önce, ama sonra her bir yandan duyulmuş açık seçik. "Ah Tamara! Ah Tamara!" diye delikanlı gölün azgın dalgaları arasında kaybolup gitmiş. 

Bu sesi duyan Tamara koşup kayalığa gelmiş. Durumu anlayınca kendisini gölün dalgaları arasına atmış. İki sevgili hala gölün dalgaları arasında oynaşıp dururmuş. İşte bu adanın adı, delikanlının "Ah Tarnara!" diye bağırmasından çıkmış. Gün gelmiş, söylene söylene Akdamar olmuş; ona Aktamar diyenler de çıkar.

Kaynak: Van Kültür ve Turizm Envanteri III, Halk Kültürü I, Sayfa: 141

Görüntülenme Sayısı : 8946    Eklenme Tarihi : 26 Haziran 2018 Salı    Güncellenme Tarihi : 25 Ağustos 2020 Salı