ESER ADI Aşık Tarzı Şiir Geleneğinin Teşekkülüne Dair Değerlendirmelere Bir Ek: Meyhaneler

128 Yrd. Doç. Dr. Erhan ÇAPRAZ T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Âşık tarzı şiir geleneğinin 16. yüzyılda teşekkül ettiği hususunda hemen hemen tüm araştırmacılar hemfikirdir. Geleneğin ortaya çıkışında ise hiç şüphesiz en önemli mahfil “kah- vehaneler”dir (Köprülü 1914b; Çobanoğlu 2006: 9). Zira geleneğin icrâ töresi kahvehanelerde şekillenmiştir (Çobanoğlu 2006: 28). Ayrıca “ev”, “paşa ve ağa konakları” gibi mahremiyete sa- hip, toplumsal baskıdan uzak eğlence mekânları yanında “hamam” ve “lokanta” gibi insanları bir araya getiren ve toplumun geneline hitap eden sosyal kurumların da süreç içinde geleneğin ortaya çıkışında katkısı büyüktür (Çobanoğlu 2006: 32). Fakat diğer taraftan Köprülü İkdam’da çıkan bir yazısında “gelecek makalede asıl âşık tarzını vücuda getiren şekl-i hayattan, bozahane âlemlerinden, Galata meyhanelerinden, mesirelerden, Yeniçeri hayatından bahsederek bu tarz-ı edebînin nasıl bir muhabbet mahsulü olduğunu göstereceğim” diyerek geleneğin teşekkül süre- cinde ‘meyhane’lerin de etkili olduğunu açıkça ifade etmektedir. Köprülü işaret ettiği makalede geçen “ekseriya seyyah-ı daimi hâlinde dolaşan âşıklar İstanbul’a uğrayınca derecesi şöhretine göre rağbet ve iltifat görür ve yâranın teşvikiyle mutlaka Galata meyhanelerini ziyaret ederlerdi” şeklindeki ifadesiyle de meyhanelerin gelenek içerisindeki işlevselliğini açıkça dile getirmektedir. Hatta Kethudâzâde Ârif Efendi’nin Menâkıb ’ında “Hikâyet” başlığı altında aktardığı şu rivayet de âşıkların bu süreçte meyhane zemininde icrâlarda bulunduklarını açıkça ortaya koymaktadır: “Çövür şuarâsından Âşık Ömer ile Gevherî birbiriyle muasır ve musahib olup Fener’de bir Yahudi meyhanesinde otururlar, idare-i akdeh, îyş ü işret ederler ve iskemlelerin üzerinde bilâ ârâm bir beyit Âşık Ömer ve bir beyit Gevherî söy- ler ve karşularında dahi kâtipler o beyitlerden hiçbirini zâyi etmeyüp kayd ü tah- rîr ederler. Âşık Ömer, Kırım’da Gözlevelidir. Orada bir kahvede oturur ve çaldığı sazı başı ucuna asar, kimse dokunmaz, hatta Âşık Ömer bir nice zaman seyr ü seyâhat edüp ba ʻ d bu ʻ din tebdil-hey’et olduğu halde yine o kahveye gelür, sazını alup çalayım der ise de o, Âşık Ömer’in sazıdır, başkası çalamaz, deyüp vermez- ler. Her ne hal ise sazı alur çalar, ondan sonra bilürler ki o gelen Âşık Ömer’in kendüsidir, buyurdu.” (Koz 1995: 118-119). Yukarıdaki rivayet geleneğin teşekkül sürecinde ağırlık merkezinin ‘kahvehane’ler oldu- ğunu ortaya koymakla birlikte meyhanelerin de âşıklar için etkin birer icrâ mekânı olduğunu açık- ça gözler önüne sermektedir. Hatta kâtiplerin Âşık Ömer ile Gevherî’nin söylediği beyitleri zayi etmeden kaydetme çabası içinde olması bize meyhane zemininde âşıkların icrâsına dönük bir dinleyici kitlesinin oluştuğunu da haber vermektedir. Yani meyhaneler, insanların sırf işret maksa- dıyla gittikleri bir mekân vasfı taşımayıp âşık icrâlarının da dinleyiciyle buluştuğu bir sosyal kurum hüviyeti kazanmıştır. Dolayısıyla âşık tarzı şiir geleğininin tamamen “muhabbet”i ve “hoşça vakit geçirme”yi esas alan böyle bir zeminde teşekküle başladığını düşünebiliriz. Köprülü’nün “asıl âşık tarzını vücuda getiren şekl-i hayat[ın]” tazahürleri olarak “bozahane âlemleri”ni, “Galata meyhaneleri”ni, “mesireler”i ve “Yeniçeri hayatı”nı esas alması kaynaklara yansıyan dönemin toplumsal ve kültürel yaşamıyla da örtüşen bir mahiyete sahiptir. Zira Lâtifî’nin Risâle-i Evsâf-ı İstanbul adlı eserinden öğrendiğimiz kadarıyla bu dönemde halkın eğlenmesine dönük başta gelen iki önemli mahal vardır. Bunlar: Tahtakale ve Galata’dır. Tahtakale, bir mey- hane merkezi ve mesire yeridir. Eğlencenin her türlüsü, içkinin sarhoşluğun her çeşidi buradadır. Halk İstanbul’un her tarafından akın akın bu eğlence mahalline koşmaktadır (Lâtifî 1977: XXI, 51-55). Galata ise bir “işrethâne-i dünya” olup ayş u işrette mesel hâline gelmiştir. İçkili âlemlere

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTc2