­ ELİK KEÇİSİ EFSANESİ | Kültür Portalı

Elik Keçisi Efsanesi - Ordu

Efsaneler

Yıllarca evvel, Sivas topraklarında geçim çok zorlaşmış.Topraklar çoraklaşmış. Sivas civarında yaşayan bir Türkmen topluluğu, daha bereketli olduğunu duydukları Canik topraklarına göç etmeğe karar vermişler. Fakat bu göçü gizli yapmaları gerekiyormuş. Bulundukları bölgenin dışına çıkabilmeleri için devletten izin almaları icap ettiğini; ancak bu göç için kendilerine izin verilmeyeceğini tahmin ettiklerinden, bir gece oba halkı hazırlıklarını yaparak Sivas-Koyulhisar-Sisorta üzerinden Ordu topraklarına girerek, Karagöl Dağı eteklerine ulaşmışlar. Türkmenler Karagöl Dağı’nın bir uzantısı olan Göndeliç Tepesi’nin adam uçuran rüzgarlarına göğüs vere vere doğu eteklerindeki dar bir vadiye sığınmışlar.

Oba halkı bir taraftan geri çevrilme korkusu öte yandan günlerce süren yolculuğun verdiği yorgunlukla dağ havasının gittikçe serleşen soğuğu ile bitkin bir hale gelmiş. Önlerinde aşmaları gereken uzun yolar, tepeler, dereler, vadiler bulunduğu için konaklamayı kısa kesmek zorunda kalmışlar. Tekrar yola koyulacakları sabah kafiledeki hamile bir kadın biri kız, diğeri oğlan ikiz doğurmuş. Kadıncağızın geride boy boy ve fakat her biri ayrı ayrı bakıma muhtaç, bazısı ana eteğine yapışmış durumda 10 çocuğu daha varmış. Şaşırmış kadıcağız bu kadar kalabalık çocuklarla yola nasıl çıkacağını düşünmeye başlamış. Yolculuk bu diyerek, ikizlerini sarmış sarmalamış. Bir müddet kafileyle birlikte yürümeye başlamış. Bu sırada Türkmen topluluğunun beyi göçtükleri yerden arandıklarını da haber aldığı için yürüyüşü hızlandırmış, dağılan sürülerden geri kalanları kurda, ayıya ,lokmalık bırakarak dur dinlenme bilmeden vadi boyunca Ordu topraklarına ilerlemeye başlamışlar.

Karagöl Dağ’nın kuzey-batı eteklerinde Maden obası yakınlarına kadar gelinmiş. Fakat ikizleri taşıyan ananın burada dermanı tükenmiş. Bu kadar can’la obasını takip edemeyeceğini anlamış. Yeni doğan yavrularından birini Maden Obası’nın bitişiğindeki çamlığın kenarında bir kayanın kovuğuna bırakmış, yerini işaretlemiş. Gözyaşlarını diğer yavrularından ve oba halkından saklayarak kafileyi yeniden takip etmeğe çalışmış. Türkmen topluluğu arkada olan bitenden habersiz ,daha emin yerlere doğru yollarına devam etmişler ve nihayet denizi gören tepeleri eteklerine konaklamışlar.

Maden obası çamlığında kaya kovuğuna bırakılan yavruyu ise o sırada bir Elik Keçisi görerek yanına yaklaşmış. Çocuk keçiye keçi çocuğa hemencecik alışmış. Keçi bu insan yavrusuna analık yaparak emzirmeğe yüzünü gözünü yalamağa başlamış. Aradan bir süre geçmiş Canik topraklarına yerleşen Türkmen obası çocuğun geride bırakıldığından haberdar değilmiş. Ana ise korkusundan durumu kimseye anlatamamış. Fakat içi kan ağlamakta yavrusunun hayali onun perişan etmekteymiş. Bu acıya fazla dayanamayacağını anlayan talihsiz ana bir gün ansızın obasından ayrılmış ve evvelce geçtiği yerleri sorarak yavrusunu terk ettiği Maden Obası çamlığına kadar gelmiş. Fakat işaret ettiği kaya kovuğunda yavrusunu bulamamış. Tepelere çıkmış, vadilere inmiş. Canavarların kol gezdiği Maden Obası ormanlarını bir baştan bir başa bağıra, çağıra gözlerinden kanlı yaşlar akıtarak dolaşmış, yavrusunu aramış. Fakat ne bir sese ne bir ize rastlamış.

Zavallı ana, aylardır içine akıttığı ve bütün oba halkından sakladığı gözyaşlarını salıvererek ufak bir drenin kenarına çökmüş. Hıçkırıkları dağları, tepeleri doldurmuş adeta. Bütün ümidi kaybolmuş. Gece olmadan bu ıssız yerden uzaklaşması diğer yavrularının yanına dönmesi gerektiğini düşünmüş, yerinden kalkmış. Birden karşı yamaçta bir dağ keçisi, Elik keçisi görmüş, adeta göz göze gelmiş. Keçi başını çevirmiş ve yamaca doğru koştuktan sonra birden durmuş ve tekrar kadıncağızdan tarafa bakmış. O an annenin içinde bir his kaynaşmış, evladına kavuşacağı ümidi doğmuş ve keçiyi takibe kararvererek o tarafa doğru koşmaya başlamış. Keçi kah durmuş, kah koşmuş; fakat izini kaybettirmeden arkadaki bir vadiye kadar gitmiş.

Zavallı kadın ayakları parçalanmış, gözleri yaşlı bir halde her tarafı otlarla kapalı bu ufacık vadiye inmiş. Bir de ne görsün? Otların arasında yavrusu uyumaktaymış. Koşarak yanına varmış, hasretle kucaklamış, sevinç gözyaşlarını alabildiğine koyuvermiş. Neden sonra sakinleşen ana ,kendisini buraya kadar getiren keçiyi hatırlamış çevresine bakınmış. Ufak bir tümseğin üzerinde duran Elik Keçisi’nin buğulu gözleriyle karşılaşmış. Yavrusuna kavuşan ana minnettar, keçi ise emzirdiği insan oğlundan uzak kalmanın tarifsiz duygusu içindeymiş. Bu hal çok sürmemiş. Elik keçisi birden tümsekten inmiş ve karşı yamaçtaki ormana doğru koşarak gözden kaybolmuş.

Yavrusuyla Canik’teki obasına dönen kadın başından geçenleri oba halkına anlatmış. Bu oba halkı Türkmenlerin Armut Eli Armuteyni veya Armut kolu adlarıyla tanınan büyük bir oymağının mensubuymuş. Herkesi sevinç dalgası sarmış ve artık o günden sonra Elik Keçisi eti de yememeğe karar vermişler. Bunu kendilerine haram kılmışlar. O gün, bugündür Ordu, Giresun ve hatta Sivas bölgelerindeki bir kısım Türkmen toplulukları Elik Keçisi avlamaz ve av için çevrelerine gelenlere izin vermedikleri gibi, obalarında köylerinde de ağırlamazlar.

Yıllar sonra Türkmenlerin bir kısmı tekrar eski yurtlarına yaylalardan dönerler ve buralarda kurdukları yeni yerleşme yerlerine ‘Armut Eli, Armuteyni, Armut Kolu gibi adlar verirler. Günümüzde Mesudiye’nin Yeşilce Bucağına bağlı Armut Kolu adındaki köyün de böyle kurulduğu rivayet olunmaktadır. Karagöl dağı eteklerinde Keşkaya İn Boynu, Çakmaklı, Yassıyurt, Yeni Oba, Maden Obası ve Arap Damı obalarının ilk sakinlerinin de Armutyeni Türkmenleri oldukları tahmin edilmektedir. 

Kaynak: Ordu Efsaneleri/Ordu Folklorundan Damlalar-Sıtkı ÇEBİ

Görüntülenme Sayısı : 16008    Eklenme Tarihi : 17 Temmuz 2013 Çarşamba    Güncellenme Tarihi : 25 Ağustos 2020 Salı